6 Mart 2016 Pazar

Fıtrat // Türk İnsanlık Devrimi Mensur Şiirleri // Önder Karaçay

Fıtrat // Türk İnsanlık Devrimi Mensur Şiirleri // Önder Karaçay

kari
Fıtrat // Türk İnsanlık Devrimi Mensur Şiirleri // Önder Karaçay
Mustafa Kemal Paşa cephede Kazım Karabekir Paşa’yı ziyaret eder. Durum nedir? Paşam der; cevap verir Paşa; “Hava çok puslu şeytanda Müslüman mintanı giymiş” der.
Görseli özellikle seçtim. Eğer on dört yıllık faşizmi Başkan yaparsa bu toplum adına Fıtrat diyeceğim. Çünkü bugün köprüyü dua ile açtı. İmam köprüsü, keşke iman köprüsü olsaydı. Sanırım sırattan geçemeyeceğiz barı buradan son kez geçelim köprüsünü açtı….Bizde açtık ağzımızı ve sözümüzü…Bu şiir bir manifestodur. Soma ve Ermenek için yazılmış. Birde Başkan yaparsa uyuyanlar ve bakanlar onlar içindir.
Kanayan taraflarımızı bir türlü durduramıyorduk,
Başkalarının denizinde yüzüp kendi derelerinde boğulanlar,
Cinayet gibi ölümlere fıtrat diyordu.

Can pazarıydı sanki ülke, fıtrata fidye verilen gidiyordu,
Fıtrat gerçeğin hücumuna meydan okuyordu,
Öldürmek işin fıtratında diyor,
Kanlı pazarın üzerini örtüyordu.

Çok teke yeniliyor, kirli karanlığın gölgesinde kurtların avına takılıyordu,
Güneş yeniden doğunca unuturuz nasıl olsa,
Gündeme fıtratı sığdırıyordu.

Yeni günde güneşin sıcaklığında cinayete kurban gidenlerin kanları kuruyordu,
Bilmeyenler fıtrat ne diyordu?

Fıtrat varlığın doğası demekti,
Birilerine göre ölmekti, birilerinin birileri çıkarına ölmesi birileri için fıtrattı.

Doğa her canlıyı hoş geldin diyen kollarıyla karşılar, sunacağı her güzelliğe çağırırdı,
Söylenenlere ve duyduklarımıza inanmaktı fıtrat,
Oysa gerçek söylenmeyenlerdeydi, duyulmayanlardaydı, sessizlik gerçeğe, fıtrata daha yakındı,
Gaflet ise söylenerek yakınıyordu.

İnsanın derinliği dinginliğini genelde korur,
Yalanın dalgası üzerimizde dolaşsa bile,
Hakikatin iki şeye muhtaç olduğu gerçeği değişmiyordu;
Dillendiren/dillendiremeyen, anlayan/anlamayana eşitleniyordu,
Kendine karşı adaletsiz olmaya alıştırılanlar baskıya başını bile kaldıramıyordu,
Çünkü fıtrat öyle diyordu.

Bilmemiz gerekenlerin sonuna ulaştığımızda,
Duymamız gerekenlerin başında olmamız gerektiğini,
Geç anladığımızda bu tuzağın uzağında olamıyorduk.

Az sayıda karanlıkta uyanık, çok sayıda aydınlıkta uykudaydık!

Akıl sürülmemiş tarla gibi ekilmişti beyinler,
Fıtrat ne ekmişse onu biçiyordu tam istenen gibiydi ekinler,
Gerçekte bir tek kendimizle konuşuruz işin aslından,
Kimi zaman sesimiz yüksek olur başkalarının duyabileceği faslından,
Kendisinden veremeyenler başkalarından kolay verebiliyorlardı,
Çünkü sahip olmadıkları şeylerden çok verme alışkanlığı edinmişlerdi.

Bunun hesabını da fıtrat hesabında tutuyorlardı,
Fıtratın hesabının tuttuğunu sananlar ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibiydiler,
Yaşanan aslında fıtrat değil fıtratın sunduğu fırsattı,
Sadece birileri bunu çok güzel sattı.

Kurbanlar toprağın altında yan mı gelip yattı?
Bu sefer sığınılan liman yine ! fıtrattı.
Soma ve Ermenek’de tepemiz birazcık attı..

Hakikate kulak veren hakikati dillendiremeyenden daha basit değildi,
Duymak istediğini, görmek istediğini duyan ve görenler basitti,
Beşeri hayatın taraflı yasalarını ancak dahiler ve deliler yerle bir edebilirdi,
Oysa yasa çiğnemek kimlere kalmıştı!

Baharı yüreğimde saklıyorum diyen kışa kim inanabilirdi ki?
Zalim zevklerin tutkusu acılarımızı oluşturuyordu,
Hayret etmek uyanışın başlangıcı olacaktı,
Sanki fıtratta uyanmak yoktu,
Uyanmasınlar diye fıtrat fırsattı!

İnsanlık ezelden edep denizine dökülen bir ırmaktı,
Bu denize bir damla bile olmayı hak edemeyenler sürekli kenardan baktı,
Bu denize yanlışlar doğrulardan daha çok savunularak aktı.

Evren diyecek ki burada senin geçişin yaşıyor,
Yolun gelecek nesillere diyecek ki;
Bu yolu ancak görebilecek bir yürek aşıyor!
Bu iki ucu tutulamayan devrandan her geçen artık şaşıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder