28 Mayıs 2016 Cumartesi

Bir Gemi Daha Kalktı Anadolu’dan // Türk Fırtınası // Önder Karaçay

Bir Gemi Daha Kalktı Anadolu’dan // Türk Fırtınası // Önder Karaçay

588b8054-ff3f-4b89-b5e3-36482dcc1162
Bir Gemi Daha Kalktı Anadolu’dan // Türk Fırtınası // Önder Karaçay
29 Mayıs 1453 Fatihin İstanbul’u Fethi, 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal’in İstanbul’dan Anadolu’ya Çıkışı ve 19 Ocak 2016 Mahşer Tufanı ile zalimlere Canlı Helak faturasıyla putun bir kez daha yıkılmış olmasının tarihi önemini idrak ederek çağın değiştiğine tanıklık ediyoruz.
“Tarihle pazarlık yapıyorlardı, başarılı olacaksam bu mücadeleye girerim diye, oysa tarihle pazarlık olmazdı, başarılı olanlar pazarlıksız tarih yazardı.” // Önder Karaçay
İşte Türkler böyle bir tarihin süzgecinde efsane olmuş dünyada tarih yazan, tarihin adı olan ve çağı değiştiren her büyük devrimi yapan insanlık adına Türkler olmuş ve olmaya devam etmektedir. İnsanlığın sonuna kadar da bu değişmeyecektir.
Öncelikle 29 Mayıs 1453 tarihinde gemileri karadan yürüterek İstanbul’u Bizans işgalinden kurtaran Fatih Sultan Mehmet’de bizimdir.
19 Mayıs 1919 tarihinde Bandırma Gemisi İstanbul’dan önce Anadolu’ya Samsun’dan çıkan ve Anadolu’dan Türk Milletini uyandırarak İstanbul’u ve Anadoluyu Kurtuluş Savaşını canlarını vererek kazanan Atatürk ve silah arkadaşları da bizimdir.
12 Eylül 2012 tarihinde kapitalizmin karakolu bir bankanın işten sebepsiz çıkardığı o tarihten başlayarak yazmaya başladığım kitabımın 29 Mayıs 2015 tarihinde hem de İstanbul’da evlendiğim 29 Mayıs 1999 tarihinin yıl dönümlerine gelmiş olması ve gemi sırrıyla yazılmış olması bir tesadüf değildir. Nasıl 29 Mayıs 1453 tarihinde Fatihin gemileri karadan yürütmesi tesadüf değilse, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 tarihinde Bandırma Gemisi ile Samsun’a Anadolu’ya geçerek Anadoluyu Türk Milleti ile savaşarak kurtarması tesadüf değildir.
19 Mayıs 2015 tarihinde “Bir Gemi Daha Kalkacak Anadolu’dan” aslı şiirimde “yerini ve zamanını bir yaratanın, birde Türklerin bildiği yerden” şiirimle aslında sırrı önceden açıklamıştım.
Bir Gemi Daha Kalkacak Anadolu’dan // Türk Fırtınası // Önder Karaçay
Bir gemi kalkmıştı biz zamanlar, 
O gemi Bandırma gemisiydi… 
Bandırma Anadolu’dur.
O gemi şimdi biraz su almıştır. 
Yalnız su aldıranın da, 
Su neden alıyor diyenin de, 
Aynı olduğu bir çağda, 
Bir gemi daha kalkacaktır.
Yeri ve zamanını bir yaratanın, 
Bir de Türklerin bildiği yerden…
Bu gerçek tarihi şahsi kin ve çıkarlarına hizmet adına işine geldiği gibi kullanmak için tarihi bile kirletmeye kalkanlara yüce adalet bir gemi ve bir Türk ile yine bir 29 Mayıs 2015 tarihinde biten kitap kılığında sır gemisinin susuz denizde yüzmesine şahit oldu. İnsanlığın son ibretini Nuh tufanının koptuktan sonra açtığı boğaz İstanbul boğazında bu gemi bitti ve susuz mahşer denizinde İstanbul’da 21 Aralık 2015 en uzun gecede fitne ve fesat ağlar sosyal ağlar ile internette yüzerek 13-19 Ocak 2016 tarihleri arasında mahşer tufanını yaşatarak zulüm adına zalimlerin şirk kurumu bir holdingin amiral gemisi bankasının kurulduğu günde itibarını, yönetimi ile zalimleşen birinin gemiciklerini, dünya mafyasıyla bağlantılı Türk Mevsimi adı altında terörü yöneten sermaye adına birinin kim olduğunu ortaya çıkaran ve bir gün sonra bu ilahi tecellinin faturası adına Allah tarafından canı alınarak mahşer tufanı adına canlı helak ibreti Firavun sonrası anlaşılması ve insanlığın son ibreti adına yaşandı.
Biz yüzükten başka serveti olmadığını söyleyen, hırsızlık babadan oğluna geçer diyen, ülkemizi bölmek ve parçalamak isteyen fitne ve fesat niyetlerin projelerinde görev alan, rüşvet verenin önüne yatarım yatırım hesabı açanları bakan yapıyordu, ülkemizin doksan yıllık birikimlerini satarak konut yapma işini TOKİ ve Başbakanlığa bağlayarak inşaat+bankacılık ile birilerini zengin eden ve zenginleşen, gemilerine gemicik diyen, gemileri olan birini kendisini korur diye başbakan yapan, Gezi eylemlerinde bir çocuk sekiz gencimizi polise talimat vererek öldüren, o çocuğun annesini alkışlatarak rencide eden, Amerika gibi dost görünümlü düşman ülkeye 2002 yılında mektup yazarak samimiyetiyle sizin olan diyen, askere kumpas kuracağının sinyalini o mektupla veren, 2007 tarihinde oval ofiste kendi yandaş yazarlarının yazdığına göre başkan puşt ile kumpas Ergenekonu tasarlayan, ülkemiz dahil 22 ülkenin rejimi değişecek diyen birini Cumhurbaşkanı yapan, bugün ona hesap sorulmasını kendisine işin ucu dokunacak diye engelleyen, bütün tehditleri batıdan alıyoruz diyen bir genel kurmay başkanıyla gizli pazarlıklar yapan ve ölene kadar aramızda kalacak diyen, başka bir genel kurmay başkanını terörist diye hapse attıran, açılım ve barış adı altında terörü hem siyasal zemine çeken, hemde terörün silah ve terörist yerleştirilmesine göz yuman, komşu ülkelerin iç işlerine karışan, Suriye’de bir hafta içinde Emevi camisinde namaz kılacağız diye kendisini kandıran ve taşeron olup kullanıldığını kan döküldükten sonra anlasa bile milyonlarca Suriyeli insanın yurdundan çıkarılmasına vesile olarak çocukların denizde ölü sahile vurmasına sebep olan, on dört yılda terör ve işsizlikten başka sadece algı değiştirerek iktidarını sürdürmek için karmaşa üreten, sonra kumpas kuranlar ile işbirliği yapan, kumpas kurulduğunu itiraf ettiği halde kumpas kuranlara ve yataklık yapanlara ucu kendisine dokunduğu için dava açmayan, kumpas davaların savcısı olan, kendisinin hesap vermesi söz konusu olunca adalet bakanı ile kanunlarla hileler yaparak adaletin işlemesini engelleyenin tarihi işine geldiği gibi kullanmadı bizi şaşırtmamıştır.
Bugün yeniden diriliş ile sadece 29 Mayıs 1453 Fatihin İstanbul’u fethini sahiplenmek hem tarihi Atatürk’ü görmezden gelerek, Vahdettini atlayarak inkar etmektir hem de kendilerinin vatanı ve milleti çöküşe sürüklediklerini itiraf etmektir. Demezler mi adama hani on dört yılda istikrar sürsün diye reklamla, algıyla, gösterişli inşaat, köprü ve yollarla nereye kadar insanları kandıracaksınız? Ülkede huzur bırakmadınız. Herkesi ötekileştirerek din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığı yaptınız. Dini siyasete alet ederek Furkan kitabı bile seçim meydanlarında broşür gibi kullandınız. Mezhep savaşı orta çağdan kalmış bir gericilik olmasına rağmen bu gericiliğe müşteri buldunuz diye buna sarıldınız.
İnsanlık şunu çok iyi bilmelidir ki; 29 Mayıs 1453 Fatihin gemileri karatan yürüterek Bizans işgaline son vererek İstanbul’u fethetmesi çağı Türkler adına değiştirmiştir.
19 Mayıs 1919 tarihinde Bandırma Gemisi ile Samsun’a İstanbul’dan yola çıkarak Anadolu ve İstanbul’u sonsuza kadar Türklerin yapacak tapusu ve insanlık projesi devleti Türkiye Cumhuriyetinin kurulması çağı değiştirmiştir.
Atatürk aynı zamanda büyük insan Hazreti Muhammed (ona selam olsun) ondan sonra devrimleriyle putu yıkan ikinci büyük devrimci dahi ve dünyadaki Türklerin sonsuza kadar son atasıdır.
Mahşer Tufanı ve Firavun sonrası son ibret CANLI HELAK Atatürk devrim ve eserinin hayatını nöbetiyle sırla geçiren işsiz bir bankacıya bir sırla Allah’ın verdiği fırsatla ilahi tecelli zulmün son bulması ve dünyadaki tüm zalimlerin canlı öldükleri adına ülkemizdeki zulmün başının da canını alarak yaşattıklarını yaşamaları için ibret olmuş ve yine Atatürk fikri ile onun bir askeri Türkler adına son putu yıkmıştır.
Yeryüzü Tanığı // Türk Fırtınası // Önder Karaçay
Yeryüzü tanıklığı için geldim, yeryüzünde yazılmış, 
Yer altından gönderilmiş gibi notlar yazacağım sizlere… 
Şiirle kameraya çektim dünyanın ters yüzünden yeryüzünü, insanın yüzsüzlüğünü! 
İnsanları, yaşananları, hayatı, gördüklerimi olduğu gibi anlatmaya geldim.
İnsanlardan başlamak istiyorum. 
Dünyaya, hayata en fazla zarar veren, katkısı olmayan insanlardan… 
‘Tarihle pazarlık yapıyorlardı, başarılı olacaksam bu mücadeleye girerim diye, 
Oysa tarihle pazarlık olmazdı, başarılı olanlar pazarlıksız tarih yazardı.’
Kancık, dönek, kıvıran ve arada bir mantıklı olan namı diğerleri ile doluydu dünya! 
Şirk üreten bir sınıfları vardı, ders görüyorlardı… 
Koltuklarına sıkıştırılmış kimin yazdığı bilinmeyen kitapları, 
Okuduklarında bilinçaltını tahrip ediyor veya ediliyorlardı.
Demokrasi diye bir yalan vardı! 
Sandık bir tövbe kutusu gibiydi, seçimini yapan günahlarından arınarak günah çoğaltıyordu,
Şeyhi olmayanın şeytan olduğuna inananlar, kendini şeyhine kul görüyordu. 
Takva örtüsü hiçbir yerde satılmıyordu, 
Sadece kara çarşafın kapattığı kadar örtünebiliyorlardı, 
Molla değilsen veya mollaya inanmıyorsan birileri kendini kolla diyordu!
İnsanları ahlakla ve vicdanla seçmek gerekirken, 
Sakalla, sarıkla ayıklayarak seçiyorlardı, 
Peygamberin ahlakından bende ne var diye sorarak kendini tartanlar da vardı elbette! 
Onlar yalnız ve çok azdı, azanlar ise bunlar değildi.
Din adına işe yarayan ne kadar insan varsa istenmiyor, 
Ne kadar ‘ben ne dersem ona inanacaksın’ diyenler ve diyenlere inananlar baş tacı ediliyordu, 
Yeryüzünde yaşayıp yer altından notlar gönderir hale geldim işte. 
Yaşıyor muyum? Buna yaşamak mı, yoksa sorgulamak mı denir… Onu size bırakıyorum. 
Bulunduğunuz yeryüzünü bu yüzle hak ediyor muyuz? 
Bu hale gelmesinde bir sorumluluk hissediyor muyuz? 
Onu sormaya geldim, çünkü hâlâ bizim, hepimizin sorumluluğu! 
Yeryüzündeyken; insanlık ve yaşananlar bu haldeyken ben yeryüzünü terk ediyorum, 
Ölmüyorum, öldürüyorum bu kokuşmuşluğu! … Gidiyorum…
Oysa Allah insanı sadece ‘bana kulluk edin’ diye yaratmıştı… 
Kardeş kardeşi din adına cihat ilan ederek vuruyor, vurduğu silahı nereden aldığını bilmiyordu… 
Şer tiyatrosu oynuyordu yeryüzünde, tiyatroyu suflörler, taşeronlar aracılığıyla yönetiyordu… 
Taşeronlar gerçek tiyatroyu sevmiyordu hatta tiyatro öyle olmaz, böyle olur diyordu… 
Suflörün de suflörü vardı… Kim kimdi, bilinmesin diye niyetler saklanıyordu… 
Şu silahı al, şu kardeşini öldür diyordu, 
Çünkü o senin din düşmanın öldürmezsen günahkâr olursun senaryo gereği, 
Dünyanın, yeryüzünün, insanlığın hali ahvali sanki buydu… 
İşimiz yine Allah’a kalmış demekten başka bir sonuç çıkmıyordu…
Tefecilikten bahsetmeye bile gerek kalmıyordu…
Çünkü tefeciliğin kalesi mahşer gecesinde yıkılıyordu.
Din adına Haman, yönetim adına Firavun, para ve maddi put adına Karun zanneden ve işbirliği ile din, sermaye ve siyaset işbirliğinin kirli örgütlü teşkilatını yüce adalet kestiği faturayla Türk Milletine ikinci kurutuluş savaşını kazanmak adına mücadelenin başlangıcı olarak mahşer tufanı ve canlı helak ibreti ile insanlık bayrağını sonsuza kadar bir kez daha Türklere veriyordu.
Mobbıng Bank Türk Fırtınası din, sermaye ve siyasetin fitne ve fesat adına çetelerine karşı Türk Mevsimi düzenleri suç üstü yakalayarak Nutuk sonrası yazılmış bir mücadelenin başlanıcı adına MİLAT çalışmadır. Manifestodur ve işsiz bir bankacı tarafından bir sırla bu zulme asilden vekile verilmiş dünyada bir ilki gerçekleştiren ve gemi sırrıyla yazılmış bir bankayı işgal edenlerin o bankanın gerçek neferlerini dışlayarak eski/yeni kavgasının da derin yarılmasının ayrımcılık adına 12 Eylül 2012 tarihi gibi manidar bir tarihte bu sır gereği kötülüğü basiretleri bağlanarak kendi ayaklarına kurşunu kendileri sıkmışlardır. Bütün uyarılarımızdan yazılı, sözlü geri adıma atın, özür dileyin şansı vermeme rağmen ısrarla biz büyük bankayız bir bankanın şube müdürünü dikkate almayız, ne yapmak istiyorsan yap demenin bedelini imanın kadar büyük imtihanım ilahi tecellinin ilhamla bana yaşatmak istediklerini hatasız ve başarıyla yaparak bu görevi tamamlıyorum. Tamamladım aslında. Tek sorun bu zalim fitne ve fesat ile bunları koruyanların medya terörü ile maddi silahlarını kullanarak veya maddi silahlara güvenerek iman gücünü yeneceklerini sandıkları için hasar hem milletimiz hemde düşmanlarımız için büyümektedir.
Bu bir psikolojik savaştır. 12 Eylül 1980 tarihi toplu ayrımcılık ve kanlı savaşın Türk Milletine açılmasıyla üçündü dünya paylaşım savaşının başlangıcıydı. 12 Eylül 2012 tarihi bu zalimliğin, hilenin, yalan düzenin, sahtekarlığın, beşeri kanun ve satılmış insanlara güvenerek devam edeceği sanılan zulmün bitişinin ve savaşı haklı olan Türk Milletinin kazandığına dair ilahi tecellinin de fatura kesmesiyle ibret olan bir çağ değiştiren devrimdir.
Bundan sonraki Türk Milletinin görevi siyasi ideolojilerden çare beklemek değildir.
Atatürk’ün dediği gibi “Bizim siyasi partilere ihtiyacımız yoktur, bizim milli birlik ve beraberliğe ihtiyacımız vardır.”
Bunun kişilerin değil toplumun talebine dönüştürmek her yurttaşın yurttaşlık görevidir.
Milli üretim ekonomisi adına kamulaştırmaların başlaması, dünyada Türk Birliğinin kurulması, kendi kendine yeten akıl ve bilimle ilerleyen bir hukuk devletini Atatürk’ün yarım kalan devrimlerini tamamlayarak kuracağız.
Siyasi partisiz parlamenter sistem ve bir kadın, bir erkek Türk Devlet Başkanlığı ile Başbakanlık makamını kaldırarak devlet başkanları ile bakanlar kurulunu da TBMM içinden her 5 yılda seçimleri yenileyerek yapılmalıdır.
Kişisel çıkarların devlet ve toplum çıkarının önüne geçtiği günümüzde bunu bertaraf etmek adına da kendim adına hiçbir talebim mahşer tufanı ve canlı helak ibreti adına yoktur. Bunun parayla danışmanlık yapanlara ve tek kişi devleti ile faşizme ülkeyi götürmek isteyen ve helak olanlara ders amaçlı ilahi bir tecellinin bu ibretin yaşaması ve anlaşılması adınadır. Hukuk devletinde kişilerin çıkarı kim olursa olsun devlet ve toplumun önüne geçemez. Bu sebeple hayatımı işsiz unvanlı, kitaplarımla, şiir ve sanatla iştigal ederek Türk Devlet Başkanlarına devrim sonrası ücretsiz danışmanlık yaparak geçireceğim.
Bu devrimin gerçekleşmesi adına bütün şartlar Türk Milleti lehine gelişmiş ve gelişecektir. Çünkü yüce adalet zalimin zulmünün değil, haklının ve masumun yanındadır. Mahşer Tufanı ve canlı helak ibreti bunun için yaşanmıştır.
Önder Karaçay
Mobbıng Bank Türk Fırtınası Sır Kitabın Yazarı

1 yorum:

  1. “Tarihle pazarlık yapıyorlardı, başarılı olacaksam bu mücadeleye girerim diye, oysa tarihle pazarlık olmazdı, başarılı olanlar pazarlıksız tarih yazardı.” // Önder Karaçay

    YanıtlaSil