9 Ekim 2016 Pazar

Abdülhamit İstibdadı ve Günümüzdeki Taklitçileri // Önder Karaçay


Abdülhamit korkaktı ve paranoya kaynaklı vesveseli biri olarak tahta çıkmıştı.
İhbarla devlet yönetiyor, işine gelmediğini sürgüne gönderiyordu.
Geri dönmesini istemediği yurtseverleri Fizan’a bile gönderdi.
Tahta çıkar çıkmaz, meclisi kapatarak sopayla 33 yıl istibdat yaşattı.
İşin en ilginç tarafı meclis kapatan bir sultana bugün ki meclis başkanımızın hayranlığıdır. Demek ki kendisine o hal ile saf dışı bırakılması yetmemiş olmalı ki daha fazlasını istemektedir.
Sarayından dışarı hiç çıkamadı, kendisi tahtan indirilip sürgüne gönderilene kadar sürdü bu tutumu.
Osmanlı İmparatorluğu onun zamanında, en büyük toprak kaybını yaşadı 1,5 milyon m2 toprak kaybeden bir padişahın örnek alınması toprak kaybı hayranlığından olsa gerek. Suriye’de Süleyman Şah türbesinin toprağını kaybettiklerini, Yunanistan’ın 17 adamızı işgal ettiği halde söylentilere göre o ülkeye verdiklerine dair ateş olan yerde dumanı tüttürüyor.
Kıbrıs’ı da parayla ilk Abdülhamit satmıştı.
Bu vehimli korkak sultanın bir marifeti daha vardı, tahta çıkarken bir önceki sultanında öldürülmesinde rol almıştı.
O günün dünyada en güçlü donanması olan, donanmayı Haliç’e hapis ederek paslanmaya terk etti. Donanmanın etkisini yitirmesi sonucu Vahdettin vatanı İngilizlere Serv ile teslim etmişti.
Donanmayı kendini tahtan indirecek tehlike olarak görüyordu, nasıl ki son on dört yılda ordumuz tehlike olarak görülüp kumpaslara kurban edenler şimdi kendilerine hayranlıklarının kodlarını gösteriyorlar.
Dayatmacı, zorba, jurnal ihbarlara inanarak masum canı yakan, o son sultanın sosunu çok beğenmiş olmalılar ki kumpas davalarda gizli tanık hilesi ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası canı yakılması gerekenleri ihbarlarla hukuka uygun olmayan yöntemlerle şaibesi yüksek düzeyli ve sayıda insanı mağdur ettikleri izlenmektedir.
Güneydoğu bölgesine önce terör örgütünün yerleşmesine açılım ile göz yumduktan sonra vatanı geri kazanıyoruz diyecek kadar, son sultanı aratacak hale düştüler ve ihanetlerini kendi ağızlarıyla itiraf etmek zorunda kaldılar.
Yine de bu yobaza ve toprak kaybeden vatan hainine olan hayranlıkları bitmedi, tarihte örnek alınabilecek belki de en son kişiyi örnek alanların o kişiye benzerlikleri ve uygulamaları, meclisi hiçe sayarak dayatma ile ülke yönetme inatları Abdülhamit sultanın ne olduğunu da anlaşılmasını sağladı.
Tarihini bilmeyen bir milletin kötüyü tekrar ederek öğrenmesi ödenen bedelin ilk faturasıdır.
Taht, saray, dayatma, meclisi hiçe saymak bu kötü geçmişin ismini kurumlara vermek neyin tekrarıydı?
Şeriat provaya mı soyundu?
Doğunun vicdan sömürüsüne alan açan şeriat batının emperyalizmine tarihin her devrinde uşak olmuştur. Bugün yine aynı sahne tekrarlanmaktadır.
Emperyalizm tarihi bir silah olarak iç taşeronlarla kullanmaya devam ediyor.
Husumet dünyasının içimizden taşeronu ve oyuncusu tarihin her devrinde eksik olmamıştır.
Bu gerici müstebit neden otuz üç yıl meclisi devre dışı bırakarak istibdat zulmü ile ülke yönetti sorusunun cevabı çağdaşlaşma ve laiklik karşıtı olmasıdır.
Bu sebeple bu zulüm sonunda ikinci meşrutiyet devrimi ile sonuçlanmıştır.
Ülkemiz 12 Eylül 1980 sonrası aynı bu istibdat dönemine benzer burjuva ideolojisini benimsemiş sözde sandık demokrasisi ile halktan yetkiyi alıp sermayenin emrinde, tarikat, cemaat yuvalanmaları ile bugün yeni bir devrimin eşiğine yine gelmiştir.
Bu süreç aynı çağdaşlaşma ve laiklik karşıtı, milli ekonomi düşmanı işbirlikçi sermaye emrinde doksan yıllık birikimleri iç ederek rejimi devşirmek, ülkeyi dil, din, mezhep, vatan, toprak ve ırk temelinde bölmek ve parçalamak amaçlıydı.
1908 ikinci meşrutiyet sonrasında 33 yılın zulmü 15 yıl sonra 1923 tarihinde Cumhuriyet devrimi ile sonuçlandı. Otuz altı yıldır devam eden 12 Eylül 1980 istibdadı bugün sivil bir özenti istibdadına son 14 yılda dönüşmüş olup bunun sonu yine bir Türk devrimi ile gelecektir.

Önder KARAÇAY 








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder