1 Mayıs 2016 Pazar

Sakıncalı İşsiz // Türk fırtınası // Önder Karaçay

Sakıncalı İşsiz // Türk fırtınası // Önder Karaçay

Sakıncalı işsiz // Türk fırtınası

Sakıncalı İşsiz // Türk fırtınası // Önder Karaçay

“Kötüyü korumak ve kötünün yolundan gitmek de kötüdür.” // Önder Karaçay

“Gerçek adalet hakkı hak yiyenin kursağında arar.” // Önder Karaçay
Yıl 2012 12 Eylül yani o manidar tarih,
Sabah işe gidiyorum, mesaj geliyor telefonuma erkenden haber veriyorlar,
Başarı performans priminiz hesabınıza yatmıştır diye!
Mutlu oluyorum, bu huzurla işime daha bir istekle sarılıyorum,
Gün bitmek üzereyken, acı bir telefon kötü haberin sesi gibi çalıyordu,
Acil bölge müdürlüğüne gitmem isteniyordu.
Hemen apar topar, taksiye atlayarak ve içimdeki artan sancıyla gidiyordum,
Yaşça benden küçük ve tecrübesiz biri bana işten çıkarıldığımı tebliğ ediyordu.
Sebebini sorduğumda yönetimin kararı diyordu,
Tazminatını da veriyoruz ha derken sanki ulufe verdiğini söylüyordu,
Haddini bilmez kimin hakkını kime veriyordu?
Bir kağıt imzalatıyorlardı, üzerine ‘bütün haklarım saklı kalmak şartıyla’,
Tek taraflı bir zorlama anlamında yazarak,
İmzalıyordum.
Sıra bankanın bana verdiği telefonu almaya geldiğinde,
Yüzlerini orada görebildiğim kızlarımın resimleri olduğunu,
Dost ve arkadaş telefon numaralarımı almam gerektiğini,
Telefonu yarın şubeye bırakabilir miyim?
Talebim bile on altı yıllık kariyer karşısında değersiz bir telefon daha değerli oluyordu.
Adeta bir çocukla karşı karşıyaydım ve sinirlerime zor hakim oluyordum,
Alın dedim fotoğraflarımı da, telefon numaralarımı da, şahsi bilgilerimi alın diyordum!
Üstelik bu telefonu istemediğim halde, banka mecburen dağıtmıştı,
Sevmediğim bu rezil aleti kullanmak zorunda mıydım?
Ertesi gün sabah erkenden şubeye gittim,
İstanbul’un boğaz manzaralı tek şubesiydi,
Martıların havada kalan açlıklarının resimlerini çok çizmiştim aklıma,
Masamı, eşyalarımı topladım, son kez boşluğuma bakarak odamdan aşağı indim.
Arkadaşlarım bilmiyordu, gelmelerini bekledim.
Her sabah erkenden onlara çayı ben demlerdim,
Bu sabah demleyemedim, çünkü elim gitmedi,
Arkadaşlarım gelip beni tebdili kıyafetle görünce ne oldu dediler?
İşten çıkarıldığımı söylediğimde, sebebini sordular.
Hatta birisi siz bu bankada ‘en son işten çıkarılması gereken birisisiniz’ cümlesi hala kulaklarımda yankılanıyor.
Dün başarı performans primi almıştık, aynı gün başarısız olmuştuk…
Bu bir skandaldı…
Hemen bu skandala imza atanlara son altı yılda yaşadığım ayrımcılığı anlatan,
On beş sayfa yazı gönderdim.
Cevap verirler mi? Onlar çok büyükler verirler mi?
Ya da verebilirler mi?
Hakkımı aramak adına Avukatıma gittim ‘işe iade davası’ açtık.
Sonra mahkemede hakim yoktu, bir yıl bekledik,
Olsun hak yerini bulsun, geç olsun güç olmasın dedik…
Bu arada haklarımın bir kısmını ödediler, bir kısmını ödemediler.
Ödemeleri konusunda kendileri uyardım,
On altı yıllık bir geçmişimizin olduğunu ve beni başka hak mücadelelerine itmemeleri konusunda,
Üzerini vura vura uyardım…
Aldığım cevap aynen şuydu; ‘biz büyük bir bankayız, bu haklarınla ilgili ödememe kararı aldık’
Sen ne yapmak istiyorsan yap dediler…
Büyüklüklerini bir kez daha hissetmek nasıl bir duyguydu anlatamam…
Yine vicdanlı hareket edeyim dedim.
Size beş ay süre veriyorum, benim haklarımla ilgili karar alın ve ödeyin,
Aksi takdirde ben büyüklenme falan tanımam dedim.
Beş ay bitti. Geri adım atmış olmak gibi bir olgunluk bunlarda ne mümkün?
Düşündüm ne yapabilirim diye?
Bir taraftan da iş arıyorum… İş bulmama da engel oluyordu işten haksız yere çıkarılmış olmam…
Madem hayat sanal dönüyordu, o zaman önce belgelerimle birlikte basını dolaşıyordum,
Haber yapmak için!
Sadece emeğin sesi Aydınlık Gazetesi haberimi yapıyordu;
……………………..Performansta Sınıfta Kaldı diye… Diğerleri neden haber yapamadılar dersiniz?
Çünkü onlar bu bankadan reklam alamazlardı, çünkü gazete değillerdi, kapitalin emrindeydiler.
Yeter miydi? Yetmezdi.
Daha neler yapabilirdim? … Düşünmeye devam ediyordum…
Önce Mobbing Derneğine bilgi verdim.
Sonra yaşadıklarımı detayıyla yazarak orada haber yaptım, anlattım.
Sonra ‘Sanal Mahkeme’ fikri geldi aklıma..
Video oynatma sitesinin birinde yaşadıklarımı bizzat kendim anlattım,
Anlattığım her konunun belgesi vardı, şahidi vardı, ispatı vardı.
Olay olmuştu, olay..
Birileri ismini bile yazamadan yorum yapıyordu,
İnsan ekmek yediği yere bunu yapar mı diye?
Tek cümle ile susturuyordum… Bu ya patrondu, ya da onun adamıydı?
Kim olduğunu sorduğumda çünkü söyleyemiyordu.
Diyordum ki sende zerre kadar vicdan olsa;
“Ekmeği haksız yere elinden alınan birini savunacağına, ekmeği elden alanın tarafında duran sebebin neydi? ”
Bitmişti ve susmuştu… Çünkü dediğim gibi bu ya patrondu, ya da onun adamıydı…
Adam dedim ağzımdan kaçtı!
Kanada’dan bir arkadaşım arıyordu, videomu seyretmiş, üzülmüştü,
Eğer bu vaka burada olsun o bankanın kapısına kilit vurulur diyordu.
Çin’den arayanlar bile oluyordu.
Sanal Mahkemede ben aklanıyordum, bu banka ve sahipleri karşıma çıkamıyorlardı.
Ve mahkemenin duruşmaları yapıldı…
Yüzde yüz haklı çıktım, Yargıtay onayı ile bu bankanın ayrımcılığı,
Sebepsiz yere işten eleman çıkardığı tescilleniyordu.
Diğer haklarım ve ayrımcılık ile ilgili davalarım devam ediyordu..
Bunlar skandala doyar mı?
Adıma yazılı talimatım olmadan, işten çıkaran kendileri olmalarına rağmen,
İşsiz olduğumu bildikleri halde kredi onaylıyorlardı,
Bunu da belgeleriyle Bankalar Birliğine taşıdım,
Cevap bile vermediler…
Sonra bu rezaleti ‘Bankaların Kredi Oyunu’ diye haber yaptım bir gazetede,
O gazete de bankanın ismini yazamadı…
Bankaları koruma birliği hemen telefonla buldu beni,
Ve cevabı e-posta ile gönderdiklerini söylüyorlardı.
Oysa yazılı cevap verme mecburiyetleri vardı.
Karar bankayı koruyan türden olduğu için verememişlerdi. Biliyordum…
Sonra gazete haberi ve tepkimle karşılaşınca resmi yazı ile cevap verdiler.
Bankanın bir suçu olmadığını yasalara rağmen yazabiliyorlardı.
Bununda bir gün hesabı olacaktı…
Hakkımı aradığım için aynı yolun yolcuları diğer bankalar, şirketler bana iş vermiyordu,
Adeta mimlenmiştim… Hak aramak mimlenme sebebiydi…
Buna güvenerek zaten bu skandalın kucağında buldular kendilerini.
Çünkü bunu kim göze alabilirdi?
Birisi çıkana kadar bu hak yeme rezaleti sürmeliydi…
Önder Karaçay buna hayır, dur diyordu.
Sadece kendisi için değil, ekmeğini emeği ile kazanan herkes içindi bu mücadele.
Hak için, adalet için, vicdanlı olmak için, sorumluluk için,
“Kötüyü koruyan da kötüdür.”
Bu vicdansızlığı bu vatana ve millete yapmamak için!
İşte ‘Sakıncalı İşsiz’ buydu.
Önder Karaçay
Mobbıng Bank Türk Fırtınası Sır Kitabın Yazarı


1 yorum: